Çok kırgınım. Beklediğimden de fazla. Zira beklemediğim insanları beklemediğim noktalarda bana namluyu doğrultmuşken gördüm. Hazır değildim, kanım donmuştu, şaşkınlıktan kalbim hızla atıyor, aldığım hızlı nefesler beni ölesiye boğuyordu. Gözlerimi gözlerinde gezdirirken düşünüp durdum. Ne yapmalıydım?
Aniden koşarak kaçmak. Kaçmak olurdu. Görmemiş gibi yapardım, duymamış gibi davranırdım olur biterdi. Aradan bir süre geçer, özürler dilenmese bile o geçen zamanın gölgesine sığınıp her şeyi unutabilirdim. Buna hazırdım çünkü. Hazırdım.
Hazır olmadığım şey, namlunun soğuk demirinin alnımın ortasına, kalbimin olduğu o sol tarafa mevzilendiğini hissetmekti. Ben, mevzilenmeliydim, bir zırh bulmalı, elime silahımı almalı, tüm yılgınlığımı yutarak ben de hücum etmeliydim çünkü savaş hileydi, savaş ansızındı, ölüm kapıdaydı vesaire... Ama bir ayrıntıyı kaçırıyordu içimdeki acele. Beklemediğim kişiler, beklemediğim mevzilerde keskin nişancılar olmuşlar ve beni yutmak üzere parça parça bölüyorlardı. Bu hal, bu savunmasız hal beni kendimden etmiş, gözlerimin önünden anı demetleri geçmiş, sıtkım sıyrılmış ve her şeyi bir kenara bırakarak bu savaş meydanında ölümüne kurtulmak istemiştim kendimden.
Kırgındım, kızgındım. Onlara ve kendime. Onlara kırgındım zira bana içlerinde tuttukları asıl cümlelerle seslenselerdi zamanında, böyle olmazdı.
-4525
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder