Neresinden bakarsam bakayım bir yanılgı içerisindeyim. Zihnim düşüncelerin etrafında dört döndüğü halde hiçbirine kesinkes uğramıyor. Şiddetli bir arzuhalin eşiğinde, elimde çay, bisküvi, Ömer'in sevdiği rapçilerden birini anlamaya çalışırken hayalimin içinde binlerce "diss" ayrılık, binlerce parça, binlerce muamma, binlerce rejim, binlerce muhalif, binlerce taht oyunu, binlerce "occupation" and "revolution". İyi bir ikili, uyuşmaz bir üçgen, içli bir dört göz, beş ayrı şık opsiyonun arasında birbirine en çok benzeyenini seçmeye çalışıyor ve zorlanıyorum.
Anlayamıyorum. Ne sözleri ne de ahengi. Sürekli izlemekten dolayı eşsiz serotonin yüklü, alışkın, yerinden bir hayli mutlu ve hiç olmadığım kadar boş bakıyorum. Tavanda çizdiğim suretler birbirine benziyor, estetik algıların sınırları ve kaideleri içinde mükemmel şaheserler. Altın oran. Çene, burun, dudak, alın bişektomi, jawline falan süper. Ama naparsam yapayım zihnimi kurcalayan anlama telaşından el etek çekemiyorum, etek giymeyi de sevmediğim halde. Eskiden çocuksu pantolonlar favorimdi, sonra nerden geldiği belli olmayan idüğü ödüğü hödüğü belli olmayan maskülen-feminen-nonbinary-bilingual-antisocial kılıkların içine girerek tükendik. Tüketerek üretmenin sahici göründüğü konusunda herkes hemfikirdi. Ne de olsa devir Cesur Yeni Dünya'dan hallice falan değildi, hiçbirimiz Vahşi değildik, somalarımız yoktu, alfa beta gama game over diyemezdik birbirimize. Ama bitiktik. Ekonomik buhranların içinde paket gıdaların birinden ötekine rafine zevkler edinmiştik ama fakirdik. Vizyonu zengin fakirler.
Tarık Tufan'ın hüzünlü mısralarından çıkmışçasına kederli, Victor Hugo'nun karakter isimlerinin zihinde yarattığı boğuk yankıya sebep olacak düzeyde birbirimize benzer ama huzurluyduk. Herkes huzuru aramış ve bulmuştu sonuçta. Kimi bir yar ile eleleyken, kimi bir kahve içimi fotoyla kitap hüpletirken, kimi betonarme şehrinde zihninin imkan verdiği ölçüde temiz havayı teneffüs ettiğine en çok kendini ikna etmişken...
Demem o ki tüketen ama sosyal varlıklarız işte hepimiz. Hodri meydan. Sen ordan aç kamera, ben burdan tutayım elinden ve dünya bayram olsun. Kimse bizi yargılamasın ama biz herkese bir kulp takalım. Sevgilerin içini boşalttığımızı dünya alem bilsin ama biz en ala sevgiyi nefreti dibine kadar yaşadığımızı ballandıra ballandıra anlatalım. Sanmış olalım, ne çıkar? Yarından tek beklentimiz ne giyeceğimiz sonuçta. Öyle küçük mutlulukları olan, öyle duru öyle sıradan insanlarız sonuçta hepimiz. Kaldırımların üstünde hollywood yıldızı gibi giyinmek istememizin neresi yanlış? Neresi doğru savaş ve barışın? Taraf tutmak zorunda mıyız? "Kör, sağır, dilsizdirler" ayetinin kafiyesine şapka çıkararak müslümanlığımızı ispatladık sonuçta. Hem gözümüzün önünde parça parça cesetler varsa nolmuş? Arkaplanından haberiniz var mı sizin? Kim kimin kuyusunu kazıyor bilmiyoruz sonuçta. Parçalanan bebeklerden bahsettiğinde humanist olduğunu mu sanıyorsun sahiden? Sen ne anlarsın felsefeden hümanizmadan? Algılarımın şerit şerit kesilmesiyle alakası yok bu dediklerimin.
Arkaplan kelimesi de epeyi havalı bu arada. Background falan, space, x, share, viral, social, virtual, artificial. Sanat yapıyor adamlar sanat. Şiddeti sanatla örseleyerek yok ediyorlar büyük hokkabazlık. On bin dolar versen böyle seyir zevki elde edemezsin, daha neyden şikayet edersin? Patentini aldın mı bu yasak düşüncelerinin? Putçuluk falan diyorsun, kanıtın var mı? Yine şapka çıkarırız bulursan, sonra senden de nezaketen çıkarmanı isteriz, işin raconu bu. Racon macon bilmem diyorsan kim "arrested" tahmin et. Evet oyunu biz kurmadık ama iyi oyuncuyuzdur hepimiz. Bu arada kimin ağzı iyi gaf pardon laf yapacak ve "freedom speech" ödülüne layık görülecek? Bizim tarafımızdan. Evet kaçırıldım ve taraflarından.
Sorguluyorum. Sahiden dünya tersine dönse falan her şey iyi mi olacak? Ben buradayım, sen orada. Anlamaya çalışarak ömrü tüketmekle tükendiğimi iddia ediyorum ve haklıyım. Ve artık reddediyorum olan biteni. Ne doğru, ne yanlış, nerde ne yenir, nerde ne pişer ve kim ne zaman yalan söyler? Fikirler ne zaman çığırdan çıkar ve çığır açacak fikirler ne zaman çizmeyi zorlar falan.
Cevap bulmaya niyetlenseydim bulurdum, görmeye heveslenseydim bakardım ancak havalar soğuk, karı daha yeni uğurladık, botlar ayağımızda, yelkenler açık, rüzgar bol ama o okyanusun eşiğine bile erişemediğimi biliyorum. Bana eşiklerimi geri ver diyen Cengizhan Konuş, her seferinde gençken alınmayan canına şiirler okuyan İsmet Özel, üç hececi, beş satırcıların kuşbaşı doğradığı edebiyat.. Vesselam dünyanın hali hal değil. Dünya bu haldeyken benim halim kalsın köşede. Ben böyle iyiyim. Yanılgı yanılgı büyüyecek bir doğruluk payı vardır herhalde, yoksa da canımız sağ olsun. Ben o pay bölüşümünde doğruya denk gelemezsem de kaderimdir der çekerim. Evet. İşime gelince kaderci işim yoksa kederciyim. Laf ebesi olmayıverseydim, rapçilerle aşık atabilirdim diyebilir miyiz? Ömer yanıtlasın. Her şey onun başının altından çıktı sonuçta.
10 aralık 2024
dia (dilara.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder