Bu blogda ara:

8 Şubat 2025 Cumartesi

kıtal

O bakış canlıydı. Titreyen gözbebeklerinin söylemek istediği bir şey vardı, gözünün beyazını yavaş yavaş boyayan damarların iyice kanlanmasının ardında kimsenin bilmediği köklü bir sebep yatıyordu. Ama dil konuşmadı, göz ne kadar anlatabilirdi ki böylece? Olmazlar ve sonuçları hesaplanmadı. Sahnede sadece seslerden ve davranışlardan oluşan bir sebep sonuç ilişkisi aranıyordu, aranan kan bulunamadığı için kimsenin aklına gözler ve anlatmak istedikleri gelmedi. Böylece sen, ben.. Bir his ve bir ayrıntı olup kaldık köşemizde. Dilimizden dökülecek olsaydı bir şeyler, belki çözebilirdik diye düşündüm çoğu kez. Sen de düşündün. Düşüncelerini gözlerinde boğmadan evvel orada iki saniyeliğine barındırdığını söylemişti çünkü titreyen kalbin. Ne olursa olsun biz, dilimizden dökülenlere ve elimize kolumuza ilişen hareketlere odaklandık ve kalbi de böylelikle hiçe saymış olduk. Kıtal bitti, İsmet Özel'in dediği gibi.

Günler benzersiz bir hızla geçip gidiyor ve aklıma gelenlerin dilime dökülmesi zaman alıyor. Bazen bu hiç gerçekleşmiyor zira alacağım bazı yanıtları ezbere bildiğimden hiçbir kalkışmada bulunmuyorum. Bu, beni bir tembel gibi gösteriyorsa da aldırmıyorum. Ne de olsa insan insana artık hiç acımıyor ve buna alıştığımı hissediyorum. Ama bir yolu olsa ve biz zihnimizden geçenleri kalbimizdeki hissiyatlarla birleştirsek ve en mukim şekliyle dile getirsek fena olmazdı. Geleceğin ve geçmişin ördüğü ağlar sebebiyle şu anı böyle boynu bükük bırakıyoruz her seferinde. Bu bir bakıma çok iyiyse de bir bakıma şimdinin sihrini söküp götürüyor. Geriye, geride kaldığını bilmeyen bir kızılderilinin acı çığlığı kalıyor.

Söylesek ve bitse. Gerçi biter mi sanmıyorum ama bildiğim şu ki, söylemedikçe içimde büyüyor ve ben şişkin yürekli olmaktan hoşlanmıyorum. Bence bir güvercini andırıyorum, sürekli anlamsız sesler çıkararak başımı sağa sola yukarı aşağı sallayarak günü kurtarmanın derdine düşen birine dönüşüyorum. Kalbimi acıtan cümleleri, yaşadığım stresten ötürü kulağımı esir alan uğultuyu, gözüme oturan seğirmeyi, hiç hak etmediğim tavırları, umursanmayışlarımı... Üstümde hissettiğim onca şey var ve dile dökebildiğim hiçbir şey yok. Bu nasıl olabiliyor? Her seferinde mi hüsrana uğrayacağım da böylesine korkuyorum alacağım cevaplardan? Halbuki iş yerindeki o kadına aklımdan geçen asıl şeyleri söylesem, şakayla söylenen bir cümlenin aslında beni ne kadar alçalmış bir hale soktuğunu dile getirsem falan.. Fena olmaz mıydı? Neyden korkuyorum, eskisi gibi olamamaktan mı? Şimdiki halimle eskide olduğumu sandığım kişi arasındaki farkı hiç konuşmuyoruz kendimle. Halbuki biliyorum. Ne şimdiyim, ne de dün. Seyrettiklerim, dinlediklerim, okuduklarım bile günbegün değişirken söylemem gereken cümleleri sarf ettiğimde bir şeylerin değişecek olmasından neden korkuyorum? Patavatsız biri değilim, karşının kalbinin çatlaklarını kendi kalbimin parçalarından daha fazla düşünürüm, o halde sorun ne?

Olduğum kişinin barındırdığı asıl cümleleri ve asıl hisleri neden böyle peçetelere sarıp zehirli bir madde gibi içimdeki çöp kutusuna attığım hakkında artık fikir yürütmek istemiyorum. İstediğim şey, Hakkın rızasına uyduğu biçimde kendime değer vermek. Ben bir istifçi değilim ya da lazım olanların saklandığı alelade bir kutu. Onu söyledin ve ben çok kırıldım. Bilmeni istiyorum zira derdim bilmen değil bu hissiyatı içimden atmak. Zira ben kırgınlığımı dile getirmedikçe içimde seninle savaşıp duracağım ve bu savaş bana nice yenilgiler getirecek. Halbuki atakta da ben varım savunmada da. Söyleyeceğim şeyi ne kadar anlayacağın umrumda değil. Bu savaşı kazanmaktan başka derdim yok. İncindim, ağladım, kalbim kırıldı, hıçkırdım. Senin yaşadıkların da umrumda, düşüncelerin de. Ben başkalarının düşüncelerini hiçe sayarak yaşamayı sürdüremiyorum. Sessizliğin, kendi içine çekilişin beni benden koparıyor zira konuş, haykır benimle tartış istiyorum. Ancak benim isteklerimle senin davranışlarının menzili uyuşmak zorunda değil, bunu da kabul ediyorum. Kabul edemediğim şeyler de var ama kabul edemediğim şeylerin arasında kendime yenilmenin güçsüzlüğünü artık sırtlanmak istemiyorum. Bir şeyleri halledebilir miydik, neden öyle oldu, beni herkesin önünde küçük düşürdün farkında mısın?, bekledim ama gelmedin, bekliyorum hala... Bunları verilmesi gereken yerlere yeri geldiğince verip bu borçtan kurtulacağım. Kendimle senin, sizin yüzünüzden savaşmayacağım. Daha büyük savaşlarım ve daha kadim yenilgilerim var. Artık gözlerime tutsak olmayacağım. Sen de olma. Ya da ol. Beni ilgilendiren benim savaşım. Ben elimden geleni yaptım.

9225

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder